Zamanın bile unuttuğu bir çağda, gölgelerin içinde doğan bir adam vardı. Onun adı, fısıltılarla anılırdı. Kimileri ona "Karanlıklar Efendisi", kimileri ise sadece "Son Gece" derdi. Çünkü o, geldiğinde ışık yok olur, umut solardı.
Çocukluğunu kayıplar içinde geçirdi. Henüz on yaşındayken ailesi, zalim kralların askerleri tarafından katledildi. O gün, masumiyetini gömdü ve intikam için gölgelerle dost oldu. Karanlık ona yol gösterdi, sessizlik onu eğitti. Kılıç ustalarının, suikastçilerin ve büyücülerin sırlarını öğrendi. Gecenin içinde kaybolmayı, düşmanlarını görmeden öldürmeyi, korkuyu kendi silahı yapmayı başardı.
Yıllar sonra, adını herkes duymaya başlamıştı. Krallar tahtlarında huzursuz oturuyor, soylular rüyalarında bile onun adını sayıklıyordu. Ne zaman bir zorba zulüm yapsa, ertesi sabah onun cesedi bulundu. Ne zaman bir savaş lordu halka eziyet etse, bir gece içinde ordusu yok olurdu.
Fakat hiçbir zafer ona huzur getirmedi. En sonunda, tüm düşmanlarını yenmişti ama içindeki karanlık sönmemişti. İnsanların fısıltıları devam etti:
“Gölge gibi geldi, fırtına gibi geçti. Ama o hala izliyor. Hala bekliyor.”
Ve bir gece, Karanlıklar Efendisi sessizce kayboldu. Kimse onun nereye gittiğini bilmiyor. Belki gölgeler onu geri çağırdı. Ama herkes biliyor ki bir gün, yine gece çöktüğünde, o geri dönecek.
Çünkü karanlık asla ölmez.